28 Şubat 2018

Tükenmiş Olabilirsiniz!


Tükenmişlik Sendromu  (Burnout Syndrome)

Hepimizin hayatına Meryem Uzerli’nin ‘’Tükendim, bıktım, yapamıyorum..’’ feryadıyla giren bir terim tükenmişlik sendromu (çok şükür ki konu gündeme geldi😊)Tükenmişlik sendromunun terim olarak hayatımıza girmesiyle beraber, insanlar rutinlerini, yaptıkları işleri gözden geçirmeye başladılar, hatta bazıları hayatlarını tekrar sorgulama aşamasında… Yaşadıkları huzursuzluk, mutsuzluk, çaresizlik, bıkkınlık duygularını tükenmişlik sendromunun belirtisi olarak gördüler… Hepimizin dilinde ‘’Acaba ben de tükendim mi?’’, ‘’Tükenmiş hissediyorum ama beni bu kadar tüketen faktörler nedir?’’,‘ ’Peki tükendiysem kendimi nasıl yenileyebilirim?’’ soruları…




Nedir Bu Tükenmişlik Sendromu?









Tükenmişlik sendromunu özel hayatta ve iş hayatında başarısız olma, kendini yetersiz hissetme, özgüvenin azalması, konsantrasyon problemleri, düşük enerji, hayallerin ve gerçekleşenlerin uyuşmaması sonucu biz insanların iç dünyasında var olan baş etme kaynaklarında tükenme şeklinde tanımlayabiliriz.

Yapılan araştırmalara göre tükenmişlik sendromunun temelini daha çok iş ve iş hayatı dinamikleri oluşturmaktadır. Ve bu sendrom birçok meslek grubunda görülebilir. Genellikle de çok başarılı olmak adına yoğun çalışan ve kendi sorumluluk, görev kapsamından fazlasını yapan / yapmaya çalışan kişilerde görülür. Benim en çok gözlemlediğim (tükendiğini en çok dile getirenler) öğretmenler, bankacılar, danışmanlar (özellikle big 4dakiler) ve iş sahipleri.

İş hayatındaki yönetimsel problemler, iş verenin aşırı talepkarlığı, ekonomik sıkıntılar, işyeri şartlarındaki olumsuzluklar, insanlarla yoğun iş ilişkisi, mobbing, yönetim baskısı, çalışanlar arası çıkar çatışmaları, performans düşüklüğü ve verimsizliğe sebep olmaktadır. Bu durumla beraber, birlikte çalıştığı kişilere karşı katı, mutsuz, alaycı, onlardan uzaklaşan, işyerinde düşük motivasyon, isteksiz bir tavır sergileme; fiziksel olarak ise uyku bozuklukları, solunum problemleri, deri şikayetleri, uyuşukluk ve kronik baş ağrıları başlayabilir ve tükenmişlik böylece kaçınılmaz bir hal alır.

Tükenmiş Olabilirsiniz!

  • İşinize karşı ilginizi yitirdiniz mi?
  • İşinizle ilgili kontrol problemi yaşıyor musunuz?
  • İş yerinizde rahatsız edici ilişkiler mevcut mu? (mobbing, baskıcı tutumlar vb.)
  • İş yerinde gereğinden fazla eleştirel tutumlar sergiliyor musunuz?
  • Kendinizi çevrenize karşı izole ediyor musunuz?
  • Rahatlık verici madde kullanımında artış oldu mu? ( sigara, alkol  gibi)
  • Sık olarak baş ağrısı ve mide problemleri yaşıyor musunuz?
  • Kendinizi yorgun, bitkin ve mutsuz hissediyor musunuz?
  • Esnekliğinizi kaybettiğinizi, geçmişe göre daha sert olduğunuzu düşünüyor musunuz?
  • Öfke kontrolü problemi yaşıyor musunuz?
  • Uyku problemi yaşıyor musunuz?


İşten ayrılmaya bile sebep olabilen tükenmişlik, kişi ve şirket açısından ağır ve ciddi sonuçları beraberinde getireceği için yönetilmesi gereken bir durumdur. Yukarıdaki sorulara verdiğiniz cevapların çoğu “evet” ise, tükendiğinizi düşünüyorsanız, işiniz, yöneticiniz ve çalışanlarınız ile ilgili sıkıntılarınız sürekli bir hal almış ise bir uzmandan (psikolog, psikoterapist,psikiyatrist) destek almanızda fayda olabilir.







27 Şubat 2018

Tüm Kötülüklerin Anası: Stres - 1

Stres; fiziksel ve ruhsal tehdit, zorlanma sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Tehdit karşısında ortaya çıkan stres durumunda insanlarda hem fiziksel, hem psikolojik düzeyde çeşitli olaylar meydana gelmektedir.

Stres halinde gerçekleşen fiziksel ve psikolojik olaylara; solunumun hızlanması, kan basıncının artması, göz bebeklerinin büyümesi, bireysel farklılıklara bağlı değişkenlik gösteren olaylar örnek olarak gösterilebilir. Bu olaylar gündelik yaşamda farkında olmadığımız zamanlarda; işe geç kalma, yanlışlıkla yapılan sosyal medyada beğenmeleri, kendini ifade etme konusunda yanlış anlaşılmalar, hatalı mail göndermeler, trafikte kalmak veya arkadaşlarla olan randevuya geç kalma gibi durumlarda da gerçekleşebilmektedir.

Stres verici olayların etkisi her insan için farklı olabilir; karşılaşılan durumlara verilen tepkilerde insanların uyum yeteneği ile kişisel enerjisindeki farklılıklar ve olaylara karşı algısı etkili olmaktadır.
İş hayatında yaşanılan stres ise dolaylı ve doğrudan olarak, sağlığımızı ve iş-hayat dengemizi büyük ölçüde etkiler. Freud ‘un ‘’İnsan sağlığını koruyan iki faktör vardır, işini sevmesi ve hayatı sevmesi.’’ sözü de yukarıda bahsettiğimiz stresin fiziksel ve psikolojik etkilerini destekler niteliktedir.

Stresin insanın iş yaşantısında davranışsal belirtilerini;

  • Karar vermede güçlük,
  • Yönetici ve üçüncü şahıslar ile sürekli çatışma,
  • İş hayatında yetersizlik, kendine güvensizlik ve yaşadığı başarısızlıkları odak noktasından çıkaramamak,
  • Risk almaya karşı kendini geri planda tutmak,
  • Uygun olmayan zamanlarda yaşanılan öfke patlamaları,
  • Aşırı titiz ve gerektiğinden fazla çalışmak,
  • İş arkadaşları ile etkili iletişim kuramamak,
  • Uyku bozuklukları,
  • Sıkça rol belirsizliği hissetmek şeklinde sıralayabiliriz.


Birçok yerde yayınlanan, rahatlıkla uygulayabileceğiniz “strese dayanıklılık ölçeği”ni aşağıda paylaşıyorum. Uygularken mevcutta, şu andaki durumumuzu göz önünde bulundurarak değerlendiriyoruz:

Her soru için aşağıdaki puanları veriyoruz:

Her zaman - 1
Çok sık - 2
Sık - 3
Bazen - 4
Hiçbir zaman - 5


  1. Boyuma uygun kilodayım
  2. Sağlığım iyi (görme, işitme, dişleri kapsayacak şekilde)
  3. Haftada en az dört gece 5-8 saat uyurum
  4. Günde en az bir kez sıcak yemek yerim
  5. Haftada en az iki kez terleyecek kadar spor yaparım
  6. Gün içinde dinlenmek için kendime zaman ayırırım
  7. Zamanı iyi kullanabilirim
  8. Hafta da en az bir kez eğlenmek için bir şey yaparım
  9. Temel harcamalarımı karşılayacak gelirim vardır
  10. Dinsel inançlarım bana güç verir
  11. Düzenli sosyal faaliyetlere katılırım
  12. Çok sayıda tanıdığım ve arkadaşım vardır
  13. Şahsi konularda güvenebileceğim arkadaşlarım vardır
  14. Ailemle veya birlikte yaşadığım insanlarla sorunlarımızı sık sık konuşuruz
  15. 50 km içinde güvenebileceğim bir yakınım vardır
  16. Sevgimi, duygularımı insanlarla paylaşırım
  17. Sıkıntılı, sinirli olduğumda duygularım hakkında kolaylıkla konuşurum veya rahatlama yolu bulurum
  18. Hiç içmem veya içtiğim sigara günde yarım paketi geçmez
  19. Hiç içmem veya içtiğim içki haftada beş kadehi geçmez
  20. İçtiğim çay, kola, kahve günde üç fincanı geçmez
Toplam puandan 20'yi çıkarınız.

30-60 arası: Stresten zarar görme 1 yıl içinde %10'dur.

61-75 arası: Stresten ciddi zarar görme 1 yıl içinde %40'tır.

76'nın üstü: Stresten çok zarar görme 1 yıl içinde %80'dir.


Yaşanılan bu durumlarda genellikle düzenli beslenme, uyku düzeni, kendinize zaman ayırma şeklinde çevremizdekiler tavsiyede bulunurlar. Maalesef günümüz koşullarında, bu önerilerin stres yönetiminde çok etkisi olamayabiliyor; ya stresimizi iyi yöneteceğiz, ya da strese dayanıklılığımızı artıracağız – stres ile mutualist bir yaşam sürdürmenin yollarını bulabiliriz. Bununla ilgili çok beğendiğim bir TED videosunu da paylaşmak isterim:


Strese dayanıklılık ve stres yönetimi konularında sıkıntı yaşıyorsak, bir uzmana (psikolog, psikiyatrist veya terapist) görünmemizde fayda vardır.


4 Haziran 2017

Yöneticinin Yönetimi

İş hayatında, yürüttüğüm mülakatlarda ve görüşmelerimde; başarılı ve yüksek performanslı çalışanların, aslında yöneticilerini yönetebilen çalışanlar olduklarını gözlemledim. Özellikle de büyük yapılı ve hissedilen bir hiyerarşinin olduğu firmalarda.

Hayat yeterince zor, iş hayatı oldukça stresli. Yönetici için ise iş zaten çok çetrefilli. Farklı görevler ve başkalarının da sorumluluklarını içeriyor. Bu noktada yönetilenler / astlar / amire bağlı olan çalışanlar adım atarlarsa işler kolaylaşabilir. İş birliği artabilir. Yöneticisini yanına alan, onu bir kolaylaştırıcı, bir partner olarak gören çalışan ile, yöneticisi ile sürekli çatışan çalışanın verimliliği farklı olacaktır.

Yoğun rekabet, iç çatışmalar, ego savaşları ve diplomasinin olduğu iş yerlerinde bunu başarmak kolay görünmüyor. Özellikle de bir yandan “Y jenerasyonu”na alışmaya, bir yandan da “Z jenerasyonu”nu anlamaya çalışan, gergin yöneticilerden oluşan bir iş ortamında daha da zor. Ama, imkansız değil!
Dinlediğim yaşanmış başarı hikayeleri, gözlemlerim ve okuduklarımdan derlediğim yöneticiyi yönetme, kendini geliştirme ve aynı zamanda da yöneticilik için adım atma yolları:

  1. Öncelikle yöneticinizi “amir” yerine “partner” olarak görün. O, sizin işlerinizi kolaylaştıracak, sizi yönlendirecek, sizin veriminizi ve başarınızı artırabilecek ortağınız. Hesap verilen, talebi karşılanan kişi olarak değil, iş ortağınız olarak görün.
  2. Onu anlamaya çalışın. Talep ettiği işleri anlamaya çalışın. Onu dinleyin ve soru sorun. Teyit edin. Yanlış anlayıp, talep edilenden farklı bir iş çıkarmak ve ona mesai harcamak yerine, işin en başından ne talep edildiyse onu teyit edin. Ve söz uçar, yazı kalır; dolayısıyla teyitlerinizi yazılı olarak iletin.
  3. Hedefler konusunda birlikte netleşin. Önceliklerinizi birlikte belirleyin, yararlanabileceğiniz kaynakları yöneticinize sormaktan çekinmeyin.
  4. Yöneticiniz öfkeli ve stresliyken yanına gitmeyin. Zor bir toplantıdan çıktıktan sonra da hemen soru yöneltmeyin. Böyle anlarda yanına giderseniz, sizi stresli ve öfkeli anları ile ilişkilendirebilir. Onun bu stresli anılarında iz bırakmış olursunuz. Biraz zaman geçsin, bekleyin.
  5. Geribildirim hatta ileribildirim (feedforward) isteyin ve verin. İletişim modelinin temeli geribildirim. “Nasıl değerlendiriyorsun? Daha verimli yapabilmem için ne önerirsin?” gibi olumlu ve açık uçlu sorular sorulabilir. “Sunumum kötüydü değil mi?” gibi olumsuz ve kapalı uçlu sorulardan kaçının.
  6. İşinizi sıkı takip edin ve işleriniz ile ilgili kendisini sık sık bilgilendirin. Değerli olan; yöneticiniz sormadan, talep etmeden sunmak. Yaptığınız işleri, deadline’ı yaklaşan işleri veya devam eden süreçler ile ilgili onun sormasını beklemeyin, o sormadan “bu projede / işte şuan şu noktadayız, şunu planlıyoruz, olası engeller şunlar..”gibi önceden bilgilendirme yapmak inanın çok değerli. Haftayı sonlandırmadan önce takibinizde olan işler ile ilgili kısa bir bilgilendirme maili iletebilirsiniz.
  7. Yöneticiniz, sizin nasıl motive olduğunuzu, nasıl yüksek performans sağlayabileceğinizi anlamaya çalışıyordur. Siz de onunkileri anlamaya çalışın. Artık o sizin partneriniz, ortağınız dolayısıyla bu işler de karşılıklı olmalı. Onun güçlü yanları neler? Ona destek olabileceğiniz konular neler olabilir? Güçlü yanları ile ilgili ondan bir şeyler öğrenmeye istekli olduğunuzu gösterin. Örneğin, ikna konusunda yöneticinizin güçlü olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. “Bu konuda nasıl bir ikna yönetimi kullandın? Bu görüşmeye ben de dahil olabilir miyim, ikna konusunda sizi gözlemlemeyi çok istiyorum. Bu telefon görüşmenizde ben de dinleyici olabilir miyim, nasıl bir diyalog içinde oluyorsunuz, merak ediyorum.” gibi..
  8. Ve destek gerektiği zaman çekinmeden kendisinden mutlaka destek isteyin, teşekkür edin.
  9. Kendinize ve yöneticinize karşı samimi olun.



25 Kasım 2016

Türkiye Silikon Vadisi’ndeki Beyin Göçünden Yararlanabilecek Mi?

Son günlerde kulakları en çok çınlayan kişi Trump olsa gerek... ABD’den Kanada’ya, Meksika’ya, Kuzey Avrupa’ya kaçmak, göçmek, yerleşmek (birçok tabir kullanılıyor maalesef) isteyen ABD vatandaşlar konuşuluyor sürekli. Geçen hafta Bloomberg’de izlediğim bir programda Trump’ın seçilmesi ile ülkeden özellikle de Silikon Vadisi’nden beyin göçü konuşuluyordu. Yetenekli, yüksek potansiyelli, kalifiye çalışanların ABD’yi terk edecekleri ve bu kişilerin sayılarının da 3-5 değil binlerce olacağı tartışılıyordu.

Kanada, İngiltere, Çin çoktan aksiyon almıştır bile…

İki haftadır birkaç toplantımda bu konuyu gündeme getiriyorum. Türkiye bu yetenekleri çekebilir mi, Türk, Azeri, İranlı, Hintli, Pakistanlı olup Silikon Vadisi’nde çalışan ve Türkiye’ye gelme potansiyeli olan kişileri kazandırabilir miyiz? Türkiye’den yurtdışına expat olarak giden mühendis, yazılımcı sayısı ne olacak? Türkiye’de teknoloji şirketlerine girişte rekabet artacak mı? Yetenekli uzmanlar Silikon Vadisi’nden sonra Türkiye’ye gelmek ister mi, nasıl getirilebilir? gibi soruları gündeme getiriyorum, beyin fırtınası yapıyoruz.

Dün (24 Kasım) Dünya Gazetesi’nde Güven Sak’ın yazısını da denk gelmiş oldu, birkaç soru daha oluştu zihnimde. Yazının başlığı “İş Ar-Ge’ye geline, Türkiye yarım Volkswagen bile etmiyor”. Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarının ne kadar düşük olduğu, teknoloji yarışında Türkiye’nin halen somut, net bir adım atamamış olması vurgulanıyordu. Evet, Türkiye maalesef yüksek teknoloji, katma değerli ürün üretimi konusunda çok geriden geliyor, halen orta gelir tuzağından da çıkamıyoruz. Start-uplarımız yavaş ilerliyorlar. Teşvikler var ama ne kadar efektif kullanılıyor, yeterli mi bu konuda da soru işaretlerimiz var.

Vaziyet bu, ama karamsarlığa kapılmamalı, Silikon Vadisi’nden çıkıp kim Türkiye’ye gelecek dememeli diye düşünüyorum. Bu noktada aslında Türkiye avantajı kullanmalı, krizi fırsata çevirmeli derim ve aksiyon alınmalı, almalıyız. Öncesinde de şu sorulara cevap bulmalıyız:

  • Türkiye, Silikon Vadisi’ndeki yüksek yetenekli mühendis, yazılımcı, uzmanları ülkeye, teknoloji firmalarına kazandırmalı. Bu noktada bu yeteneklere ne sunulmalı?
  • Bu yetenekler burada harcanır dediğinizi duyar gibiyim. Firmalarda tam zamanlı çalışan yerine “danışman” olarak çalışabilirler mi? Nasıl bir ücret, yan hak, sosyal hak, güvence sağlanabilir?
  • Yabancı istihdamı kanunu bunu nasıl destekler? Hangi noktada zayıf kalır?
  • Esnek zamanlı çalışma modellerini nasıl kullanabiliriz?
  • Hangi kuruluşlar, topluluklar, kurullar destek veya aracı olabilir?
  • Silikon Vadisi’nde kaç Türk çalışıyor? Komşu ülkelerimizden, Hindistan, Pakistan ve İran’dan kaç kişi çalışıyor?
  • Diyelim, yetenekleri çektik, Türkiye'ye kazandırdık; firma içerisindeki kültür, vizyon çatışmasını, rekabeti optimumda tutmak için nasıl bir aksiyon planı yapılmalı? Hangi uzmanlardan destek almalı?
  • Mühendisler arasındaki rekabet ne olacak? 
  • Türkiye'den yurtdışına expat olarak gitmek isteyen mühendisler veya yazılımcıların yolları kapanıyor mu?
Sorulara birlikte yanıt bulmak isterim, paylaşım, yorumlar için her zaman beklerim. 


17 Ekim 2016

İngilizce CVler için

Uzun zamandır yazı yazamıyordum maalesef. Geçtiğimiz hafta boynumdaki rahatsızlık nedeniyle 3 gün mecburi istirahat biraz iyi geldi, bloğuma uzun zamandır dokunmamış olduğumu tekrar tekrar gördüm ve bir şeyler beni dürttü. Bir süredir dikkatimi çeken bir konuda yazı yazmak istedim.

Hem headhunter tarafında, hem de kariyer danışmanlığı yaparken adayların / danışanların CVlerini detaylıca inceliyorum. Son zamanlarda dikkatimi çeken şeylerden biri İngilizce CVlerde, Türkçe CVlere göre daha fazla zaman geçirmem. Düzenleme yaparken düzeltme de yapmam gerekiyor, bu nedenle de Türkçe CVlere göre inceleme / düzenleme süresi uzuyor. Peki neleri düzenliyorum?

  1. Görev ve sorumluluklar bölümlerinden sık sık şu kelimeler ile başlayan ifadeler karşıma çıkıyor “making, setting, doing, taking care of, managing”. 5 görevden en az 3ü aynı kelimeyle başlıyor.
  2. Grammer hataları, anlam kaymaları
  3. Aşırı uzun görev ve sorumluluklar (yarım sayfayı geçen)
  4. Eğitim, tecrübe gibi tarih aralıkları gerektiren bölümlerdeki sıralamalar


Çözüm önerilerim:

  1. Öncelikle mevcutta devam edilen bir göreve dair görev ve sorumluluklar listeleniyor ise “-ing” eki kullanılmalı. Geçmiş tecrübelerde past tense kullanılabilir. Önce görev ve sorumluluklar, ardından “achievements” bölümü yazarak o görev esnasında elde edilen başarılar yazılabilir.  Yazımın hemen aşağısında önerdiğim güçlü kelimelerden yararlanabilirsiniz.
  2. Bu konuda tek çözüm yazdığınız ifadeyi tekrar tekrar ve tekrar kontrol etmek. Başka bir arkadaşınızdan fikir almak.  Spelling ve grammer için Microsoft Officeten yardım almak.
  3. Less is more. “Sales Manager” olarak X şirketindeki yerine getirdiğiniz görevler, sorumluluklar, başarı örnekleri yarım sayfayı geçmemeli. En kritik, önemli olduğunu düşündüğünüz görevleri, altına da “achievements” bölümünde başarılarınızı yazmanız CVnizin şık ve güçlü görünmesini sağlayacaktır. Diğer detaylar zaten mülakatta size sorulacaktır.
  4. Görevler, eğitim bilgileri (okul bilgileri) en güncelden geçmişe doğru olması mülakat esnasında zamanın daha verimli kullanılmasını sağlar. Tarihler düzenli ve kronolojik olmalıdır.


Önerebileceğim, CVyi daha güçlü gösterebilecek, tekrardan kaçınmanızı sağlayacak kelimeleri aşağıda sıralıyorum:

achieved, administered, developed, improved, maintained, coordinated, analyzed, conducted, demonstrated, presented, interpreted, performed, generated, consolidated, directed, trained, recruited, adjusted, completed, budgeted, implemented, repaired, increased, reduced, maximized, strengthened, launched, established, consulted, promoted, improved, planned, documented, reported, organized, identified, researched, secured, ran, oversaw, initiated, facilitated, expanded, validated, optimized, evaluated, won, integrated, wrote, contributed, drafted, processed, invented, upgraded, assured, assisted, saved, obtained, delegated, clarified, built, monitored, executed, coached, prioritized

Özellikle kırmızı ile yazdıklarımın “achievements” bölümlerinde kullanımı etkili olacaktır. Ben bu şirkette neyi başardım, katma değerim neydi, başarı hikayem nedir, beni farklı kılan nedir sorularına yanıt verebilecek anahtar kelimelerdir. Örneğin;
  • “promoted” - normal süreden daha kısa sürede terfi aldınız mı?
  • “won” – bireysel, ekipçe veya proje ekibi olarak aldığınız, kazandığınız bir ödül var mı?
  • “increased, reduced” – şirket için kritik olan bir faktöre (satışlar, maliyet, sosyal sorumluluk projesine katılım oranı, müşteri sayısı, sosyal medyadaki takipçi sayısı vs) katkınız oldu mu? (somut katkı)
  • “secured, validated” – önceden tespit ettiğinizbir fırsat veya risk oldu mu ve kriz yaşanmadan, erken davranarak aldığınız bir aksiyon, önlem oldu mu? Bunun şirkete, ekibe, bireysel performansınıza katkısı ne oldu?
  • “planned” – sorumluluğu tamamen sizin olan bir projeye imza attınız mı? Stratejik planlama, proje planı çıkarma, sunma, onay alma süreçlerinde sizi / ekibi / şirketinizi etkileyen bir aksiyonunuz oldu mu?
  • “I implemented, I completed, I initiated, I faciliated…” – bu cümleleri nasıl tamamlarsınız? Sıfırdan entegre ettiğiniz, oturttuğunuz, hayata geçirdiğiniz bir proje oldu mu? Sizin ön ayak olduğunuz, öncülük ettiğiniz bir proje, girişim, kültür vb oldu mu? Kolaylaştırdığınız, süresini kısalttığınız, öneri getirerek verimliliğini artırdığınız bir süreç, proje, sistem vb oldu mu?

Tekrar altını çizeyim; kısa, güçlü, net, anlaşılır ve özenle hazırlanmış, öz CVler hazırlamakta fayda var. Soru, yorum ve eklemelerinizi beklerim…

2 Mayıs 2016

EX Sendromu

Bütün eski erkek arkadaşlarımın sanki el birliğiyle, birbirleri ile haberleşiyorlarmış gibi art arda evlendiklerini, nişanlandıklarını veya yeni kız arkadaşlarının olduklarını görünce bir merak uyandı içimde. (yanlış anlaşılmasın stalking söz konusu değil, bir şekilde şans eseri görüyorum veya öğreniyorumJ) Merak ettim, merkezimizdeki psikologlara da sordum hatta. Böyle bir sendrom var mıdır acaba? Eskilerin seri bir şekilde evlendiğini, hayatlarına başka birileriyle devam ettiklerini görürken, bir anda yalnızlığın daha da yüze çarpması. Tetikleyici bir unsur olabileceğini konuştuk.

Durmadım tabii, araştırdım, baktım. Konu ile ilgili pek bir şey bulamadım. Ama  “Obsessive Ex Syndrome” diye bir kavram buldum. Ne kadar bilimsel olduğu soru işareti kafamda onu önceden belirtmek isterim.

Adından da anlaşıldığı gibi bu sendrom, ex’i yani eski sevgiliyi ayrılık sonrası zihinden çıkaramama, unutamama, onunla olan rutine devam etme, ayrılığı kabul etmeme durumu. Klasik ayrılık sonrası kabullenememe, üzüntü durumu değil, obsesif yani takıntılı bir durum söz konusudur. Ayrıldıktan sonra; aramaya, mesaj atmaya, yanına gitmeye, sosyal medyadan takip etmeye (hatta stalklamaya), tartışmaya devam etmek. Daha da ileri safhası, şiddet içeren davranışlarda bulunmak (onun eşyalarına zarar verme, tehdit etme, çocuk var ise çocuğa zarar verici davranışlarda bulunma veya bulunacağına yönelik tehdit etme vs).

Araştırma yaparken aklıma yakın zamanda ayrılık yaşamış bir arkadaşım geldi. Ayrıldığı kız arkadaşının whatsapp’ta son görülme saatini, sosyal medyadaki etiketlendiği fotoğraflarını, check-inlerini yaklaşık 1 ay boyunca her gün takip etti, bana da biz konuştukça raporladıJ Bu sırada kıza mesaj atmaya, aramaya – ısrarla aramaya – devam ediyordu. Burada “ısrarla” kelimesini kullandım, çünkü kız aramalara yanıt vermiyordu. Maillerine ve whatsapp mesajlarına yanıt vermediği gibi… Çok uzağa gitmeye gerek yok aslında, gazetelerde 3.sayfa haberleri de konuyu anlatıyor.

Durum şiddetlenmeden en başında aksiyon almak en sağlıklısı olacaktır. Ayrılık sonrası gözlemlediğiniz davranışlar, hissettikleriniz, düşünceleriniz bu yönde ise bir uzmana görünmek, psikolog veya psikolojik danışmandan destek almak atılabilecek en iyi adımlardan biri olur.
Bunlar ayrılık sonrası içindi. Peki, ayrılmadan önce? Ya ayrıldıktan sonra ex’imiz, obsesif ex sendromu yaşarsa? Bunu nasıl bilebiliriz?

Bilemeyiz. Fakat birtakım sinyaller olabilir. Davranış bozuklukları, aşırı kıskançlık, şiddete meyilli yapı, öfke kontrolünde başarısızlıklar, sürekli kontrol ihtiyacı…  Mevcut erkek / kız arkadaş veya eşiniz ile ilgili bu gibi gözlemleriniz var ise ayrılık öncesinde, sağlıklı ayrılık / boşanma için izlenebilecek yollar konusunda psikolog veya psikolojik danışmandan destek almak uygun olabilir. Ayrılık da bir travmadır, ancak travmayı daha da derinleştirmeden hayatımıza devam edebiliriz. 

1 Mayıs 2016

Yönetebileceğimiz şey ZAMAN mı, ENERJİMİZ mi?

Çalıştığım eski bir şirkette ekibim departmanda akşamları sürekli mesai yapan 2 ekipten biriydi. Normal saatte yani 18.00'de ofisten çıkarsak “Ooo, erkencisin!” deniyordu, gülüşüyorduk. Bir aralar hatta yöneticim çok çalışmadığımı, çünkü mesaiye pek kalmadığımı gözlemlediğini söylemişti. Performansın fazla mesaiye göre ölçümlendiği bir yer değildi, fakat maalesef ülkemizde genel algı bu yönde.

Aramızda sürekli konuşurduk biz neden bu kadar fazla mesai yapıyoruz diye. Benzer şeyi farklı firmalardaki arkadaşlarımdan da duyardım, duymaya da devam ediyorum. Birçok nedeni olabilir tabii.. Çalışan – iş uyumu (person-job fit), gün içerisindeki verimsiz toplantılar, ekipteki verimsiz iş dağılımı, az kişi ile çok iş, SMART olmayan hedefler, yönetici yetersizliği... Daha da artırılabilir.

Özellikle de iş hayatının ilk 5 yılında çok yaşanan “fazla mesai” durumu aslında zaman yönetimi konusunda başarısızlığın göstergelerinden biri. Bu hem çalışanın, hem yöneticinin, hem de ekibin başarısızlığıdır. Araştırmalara göre, sürekli fazla mesainin, uzun süre çalışmanın sonuçlarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  • depresyon riski
  • sağlık problemleri (hem zihinsel, hem fiziksel)
  • sözcük dağarcığının daralması
  • akıl yürütme konusunda sıkıntılar
  • ve tabii ki performansın düşmesi…


  • Uzun süre çalışanlar, daha az uyku uyduklarını söylüyorlar. Bu sürekli olduğunda, sağlık ve davranış problemleri ile karşılaşmak kaçınılmaz oluyor.
  • Yapılan bir araştırmaya göre, haftada 55 saat çalışanların, 40 saat çalışanlara göre daha zayıf muhakeme yeteneği (akıl yürütme de diyebiliriz, reasoning) ve sözcük dağarcığı olduğu görülmekte.


Süre kısıtlı, dikkati sürdürme süremiz de kısıtlı, enerjimiz de sonsuz değil. Ancak bir yandan da beklenenin üzerinde performans göstermek istiyoruz. Zaman Yönetimi eğitimine gideriz genellikle. Ama aslında öğrenmemiz gereken konu, zamanı yönetmek değil – çünkü yönetemiyoruz - enerjimizi yönetmek… "Nasıl?" sorusuna herkesin farklı bir yanıtı veya önerisi olabilir. Benim yanıtlarım aşağıdaki gibi.

  • Acil - önemli ayrımını yapmak
  • İşleri gruplandırarak yapmak
  •  “Hayır” demeyi öğrenmek
  • Kısa aralar vermek, ofiste hareketi artırmak (ara verdiğimizde ofiste kısa bir tur atmak)
  • Gerekli değilse, verimli olacağına inanılmıyor ise toplantı düzenlememek veya toplantılara katılmamak (delege etmek veya toplantı sonrası toplantı tutanağını okumak bir yöntem olabilir)
  • Deadlineları kendine ve ekibe hatırlatmak
  • Delege etmek


Sizin önerileriniz?

Tükenmiş Olabilirsiniz!

Tükenmişlik Sendromu   (Burnout Syndrome) Hepimizin hayatına Meryem Uzerli’nin ‘’Tükendim, bıktım, yapamıyorum..’’ feryadıyla giren bi...