10 Nisan 2016

Bahar geldi… Canlandık mı, yorulduk mu?


Bahar geldi sonunda diyerek yağmurlu, soğuk, gri havaları geride bıraktık. Güneşli, ılık havalar ile yeşeren çimlerde oturmayı, lalelerin fotoğraflarını çekmeyi ve deniz kenarı yürüyüşlerini hayatımıza tekrar dahil ediyoruz. Günler uzuyor, havadaki denge değişikliğe uğruyor, güneşli havanın etkisi ile trafik etkisini daha da hissettiriyor.

Doğanın kendini yenilemesi ile biz de kendimizi yeniliyoruz. Bir değişim söz konusu… Her değişim ve yenilik, keyifli olabildiği gibi sancılı da olabiliyor. Etrafımızda hem canlı, heyecanlı kişiler görüyoruz, hem de sürekli başı ağrıyan, uykusuz, üzgün, yorgun olduğunu dile getiren kişiler görüyoruz, “bahar yorgunluğu herhalde, geçer..” diyoruz.

Yurtdışında yapılan araştırmalara göre, gün ışığından daha fazla yararlanmak için yapılan saat değişimi sonrası; trafik kazaları ve madenci yaralanmalarında artış görüldüğünü biliyor muydunuz? Nedir bu bahar yorgunluğu?


Bahar yorgunluğu;

Baharın gelmesi ile (sonbahar da olabilir, ilkbahar da olabilir) bireyde, psikolojik ve fizyolojik olarak hissedilen sorunlardır. Hem bireyi hem de çevresini etkileyebilir. Bir hastalık değildir. En sık Mart ayı sonlarına doğru ve Nisan ayında görülür.

Nasıl oluşur?

  • Melatonin seviyesi: Günlerin uzaması, gün ışığından daha çok yararlanmamız ile melatonin seviyesinde düşüş oluşur. Uyku hormonu olarak bilinen melatonin üretimi ışık ile ters oranlıdır. Dolayısıyla kış aylarında yüksek olan melatonin seviyesi bahar ile birlikte düşüşe geçer. Bu da uykuyu azaltır.
  • Havadaki iyonların artışı: Hem pozitif hem de negatif yüklü iyonların artışı ile hem enerjik, dinç, hem de yorgun, halsiz, bitkin hissetme durumu oluşabilir.
  • Hava kirliliği: Trafik yoğunluğunun artması, havaların ısınması ile hava kirliliği de artar.
  • Lise, üniversite giriş sınavları: Sınavların yaklaşıyor olması ile hem öğrencilerde, hem de velilerde kaygı artabilir.


Tüm bunlar, biyoritmimizi, dengemizi ve duygu durumumuzu etkiler.

Belirtileri nelerdir?

Yorgunluk, bitkinlik, halsizlik, uykusuzluk, yataktan çıkmama, okula veya işe gitmeme isteği, kronik baş ağrıları, kaygı, endişe, kilo kaybı, iştahsızlık, isteksizlik, hassasiyet, kas ağrıları, bağışıklık ve sindirim sistemi rahatsızlıkları, dikkatsizlik, konsantrasyon problemleri…

Bu bir değişim ve adaptasyon sürecidir. Nasıl yönetebiliriz?

  • Aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkarak uykumuzu düzenleyebiliriz.
  • Hareketi artırabiliriz, düzenli yürüyüş, ofiste saatte 1 kalkıp mutfağa veya farklı ekiplerde arkadaşlarımıza merhaba demeye gidebiliriz. Bu şekilde kısa bir ara vererek, zihnimizi de dinlendirmiş oluruz.
  • Mevsim meyve ve sebzeleri tüketebiliriz, hazır gıda yerine tazeyi tercih edebiliriz. Meyve, sebze tüketimini artırarak enerjimizi artırabiliriz, yorgunluktan kendimizi koruyabiliriz.
  • Bol su tüketimi ile vücudumuzdaki su kaybını, baş ağrısını engelleyebiliriz. Okuldaki veya ofisteki arkadaşlarımız ile anlaşarak su tüketmemiz konusunda birbirimizi uyarabiliriz, birbirimize hatırlatmalar yapabiliriz.
  • Oksijen tüketimini artırabiliriz. Egzersiz yaparak oksijen alımı ve dolaşımını artırabiliriz. Yeşil alanlarda, deniz kenarlarında keyifli vakit geçirebiliriz. Uyumadan önce odamızı havalandırabiliriz. Oda sıcaklığı ve düzenini (dağınıklık) de gözden geçirebiliriz.
  • Stres, kaygı, endişe, motivasyon eksikliği, konsantrasyon problemlerimizi takip edebiliriz. Ne zaman, hangi durumlarda, nerede iken bunları yaşıyoruz? Özellikle stresi azaltmak için neler yapılabilir sorusunu tekrar kendimize sorabiliriz. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Tükenmiş Olabilirsiniz!

Tükenmişlik Sendromu   (Burnout Syndrome) Hepimizin hayatına Meryem Uzerli’nin ‘’Tükendim, bıktım, yapamıyorum..’’ feryadıyla giren bi...